kisisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kisisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Geldi Evlilik Yıldönümü - Düğün Davetiyesi


     Geçen yıl  facebook hesabımda tüm tanıdıklarımı davet etmek için yazdığım düğün davetiyesinde o güne kadar çektiğim zorlukları(!) anlatmıştım. Üstünden bir yıl geçmiş bile. Kutladığımız ilk 26 Eylül'de bu telaşı sizinle paylaşmak istedim. En az bu kadar güzel bir yılı herkesin yaşaması duasıyla...

"(Pek benzemese de) DAVETTİR (Sonunu getirebilene)


     İstanbul’da verdiğim onca emekten sonra tamam demiştim ama... “Öyle olmaaaaz. Bu işin annesi var, babası var…ailesi var” dediler. Beni aileye alsınlar diye otuzumdan sonra türlü şirinlikler yaptım, yılıştım, sırnaştım. Elimde bir demet çiçek, boynumda kravat, arkamda ailem (aslında dayak yeme ihtimalime karşı bir kaçı önümdeydi) acı kahve içmeye gittim. Tabiri caizse değil, bildiğin acı; karabiberli. Ve tabi ki bol tuzlu. Herkese aynı tepsiden servis edilirken bana ayrı tepside(Yedi Bela Hüsnü’ye gelen armut misali) gelişinden tahmin etmiştim zaten içindeki tuz oranının kahveden yüksek olduğunu. Eee öyle sofrada tuzluk istemeye benzemiyordu bu kız isteme, istemeseniz de tuzlu geliyordu kahveniz.
     Bir hafta boyunca kahvaltıda haşlanmış yumurtayı tuzsuz yedim. Millet deniz kenarında nefes aldıkça tuz kokusunu hissederken ben nefes verdikçe hissettim. “Nefes aldıkça değil, verdikçe burnuna tuz kokusu geliyorsa doğru mahallede dolaşıyorsun” dedim. Gerçi lise yıllarında da o mahallede dolaşmışım ama boş dolaşmışım demek ki.
     Neyse işte bizi tebrik falan ettiler..İlerleyen günlerde “Tabi tabi” dedim “Nişansız olmaz.” Sonra aklımı başıma toplayıp “İyi de ben ablamın düğününde bile oynamadım.” desem de “yüzme bilmeyeni denizin ortasına atacaksın, mecburen öğrenecek.” mantığıyla ilk cümlemi dikkate aldılar. “Tabi tabi, nişansız olmaz.”
     Sonra pistin ortasına atıldım. Dikkat ederseniz buradaki “atıldım” kendi isteğimle çıktım değil, birileri tarafından fırlatıldım anlamı taşıyor. Piyanist pistin ortasından çocuklarınızı alın dediğinde alınan çocuklara özendim. Beni ortadan alan olmayınca yeri geldi kostak kostak yürüdüm, yeri geldi bıdı bıdı çekirge oldum. Bizi alkışladılar, tebrik falan ettiler işte.
     Sonra nikah için toplandık. Bu sefer daha çok alkışladılar. “Tamam, bu sefer bitti galiba” dediğim sırada “Bu da yetmez damat. Daha kalabalık, daha kalabalık,çok kalabalık olsun dediler. “Tamam” dedim ben de “Bütün adamlarımı toplayıp geliyorum o zaman. 26 Eylül’de düğün yapıyoruz.” Bakın beni yalancı çıkarmayın. Ben bitanem için o kadar psikolojik ve fizyolojik dayanıklılık testinden başarıyla çıkmışken gelmezseniz ayıp olur.
     Gelemeyenler 26 Eylül akşamında misafir odasındaki orta sehpayı kenarı çekip flash tv.yi açsınlar ve aile bireyleriyle üstüne düşen görevi yapsınlar lütfen."


     Bir yıl boyunca hayatıma tat katan ve bana katlanan, dolayısıyla çektiği zorluklar yukarıdaki metnin karşısında destan olabilecekken sesini çıkartmayan sevgili eşime teşekkürler. Ömür boyu inşallah...  :) 
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Unutulmayan Öğretmenler


Benim en çok saygı duyduğum öğretmenler o yıl birinci sınıfları okutacak öğretmenlerdir.
Bir düşünün;
Sınıfa giriyorsunuz, karşınızda 35-40 öğrenci.
Kimisi ağlar, kimisi annesini yanında ister, kimisi hakkımda kısmında anlattığım gibi okuldan koşturarak kaçar.
Bu öğretmen diğerleri gibi “Hadi bakalım çocuklar! Türkçe kitabınızı çıkartın.” diyemez.
Çünkü karşısındakiler okuma yazma bilmiyordur zaten.
Tek tek çantalarından kendisi çıkartır.
Hadi diyelim kitabı buldular “10.sayfayı açın” diyemez mesela.
Tek tek kendisi açar yine bütün öğrencilerin sayfasını.
O, sınıfın bir ucundan başlayıp son öğrencilerine yaklaştığını sanırken, kitaplarını açtığı öğrenciler çoktan sayfaları değiştirmiş veya kitabı kapatmıştır.
Başa döner.
Başı döner.
Tekrar tekrar tekrar.

Daha bunun gibi insanın sabrını sınayan neler neler…
Ruha dokunur ilkokul öğretmenleri.
İşte bunun için de kolay kolay unutulmazlar.
Benim değerli öğretmenim Cennet Demirbaş’ı unutmadığım gibi Tarık Akan da unutamamış öğretmenini aramış bulmuş 2014’de.
Okulların açılmasına bir gün kala, bugün toprağa verilen Tarık Akan şöyle anlatmış Aliye öğretmeni.

"İlkokula Erzurum Dumlupınar’da başladım. Okulumuz bir odada 5 sınıf, 1 öğretmenden ibaretti. Bu arada bir sınıf atlayarak ikinci sınıfa geçtim. Daha sonra babamın tayini çıktı ve Kayseri’ye geldik. Burada da okula başlayınca henüz okuma yazma bilmediğim için tekrar birinci sınıfa aldılar. İkinci sınıfta ben inanılmaz bir kekeme oldum. Sanki hiç konuşamıyordum. Benim bir Aliye öğretmenim vardı. Bu durumumdan dolayı öğretmenim tüm çocuklar gittikten sonra beni yanına alır ve kekemeliğimi yenmem için her gün benimle ilgilenirdi. Beni konuşturmak için 1,5 yıl uğraştı. Bana dedi ki peki Tarık “senin en kolay söylediğin kelime nedir? Bende “hele”dir dedim. O zaman bana dedi ki bu kelime (hele)’nin arkasına kelimeler ekleyerek konuş dedi. Mesala hele be, hele sen gel, hele sen oraya gir, gibi beni eğiterek bana konuşmayı öğretti. O Aliye öğretmenimin sayesinde 5. sınıfa geldiğimde okulun birincisi olmuştum ve beni bilgi yarışmalarına sokardı. O öğretmenim bana yarınımı kazandırdı. Babam tayinci olduğu için yine bir tayin geldi ve oradan da ayrılmak zorunda kaldık. Yıllar sonra onu bulmak, elini öpmek için bir gün Kayseri’de Telekom’u arayarak Aliye isminde ne kadar insan varsa hepsinin numarasını aldım. Kendimi tanıtmadan yaklaşık 20 kişiyi aradım. Her aradığıma benim Kayseri’de Sümer İlkokulunda Aliye isminde bir öğretmenim var onu arıyorum dedim. İçlerinden birisi benim uzaktan bir akrabam var aynı isimde ama o Kayseri’den gideli uzun yıllar oldu dedi. Nerede olduğunu sorunca İzmir Karşıyaka’da dediler. Orada da aramaya devam etim. Yine birisini arayınca karşıdaki kişi dedi ki benim öyle bir akrabam vardı. Tabi kendimi tanıtınca inanamadı. Ama dedi hep senin adını söylerdi. Ama şimdi İstanbul Üsküdar’da oturuyor ve soyadı da değişti dedi bana. Daha sonra ağabeylerini daha sonrada öğretmenimi buldum. Sonunda öğretmenimi buldum ve ağlayarak sevgili öğretmenimin öğretmenler gününü kutladım. Aliye öğretmenim, aradan 45 küsür yıl geçmesine rağmen unutamadığım tek insandır."


Büyük sanatçıya Allah’tan rahmet, bütün öğretmen ve öğrencilere de başarılar diliyorum.  
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Sıradan Bir Gün




Klasik bir günümü büyük yazarlar gibi yazacağım ben de. Bulunduğum ortamı betimliyim, böyle teşbihler falan yapayım. Ne bileyim ararsanız kinayeler, mecaz-ı mürseller bulursunuz belki.

Cam kenarındaki koltuğuma oturmuş kahvemi yudumluyorum. Nerelere bastığını bilmediğim o pis ayaklarıyla geldi üstüme kondu bir sinek. Kovaladım. Evde bir tur atıp geliyorum dercesine uzaklaştı.

Bir hamsterın kafesindeki çarkta koştuğu gibi sitenin bahçesinde tempolu yürüyen bayanlar da sanırım dokuzuncu turlarını tamamladılar. Bir sokak kedisiyse verilen yüz binlerce liraya inat (eski parayla yüzlerce milyar) lüks bir arabanın kaputuna yatmış yalanıyor.

 Bense artık söz verdiğim arkadaşıma gitmek için giyinip evden çıkmalıyım. Kalktım, üstüme bir tişört geçirdim. Bu tişörtler de zayıf olduğum için, mağaza vitrinindeki mankenlerde durduğu gibi durmuyor hiç üstümde. Sanki daha çok çalıya çamaşır atmışsın gibi işte.Kurusun diye..

E şimdi eli boş da gidilmez tabi. Bir şeyler almak lazım. Bir hediyelik eşya mı yoksa yenilebilecek bir şey mi? Çok düşünmeye gerek yok açıkçası. O sırada arkadaşım da ben de bekar hayatı yaşadığımız için karın tokluğuna yönelik bir şey almak daha mantıklı. Hediyelik eşya alacak olsaydım tercihim kesinlikle milli hediyemiz olan borcam olurdu. O borcam nasıl bir şeydir öyle. Eminim, özellikle bütün bayanlar bilir; ülkede acayip bir borcam sirkülasyonu var. Ama fabrikalar kesinlikle üretmiyordur artık onu. Çünkü herkesin evinde üç beş tane var. Onlar sürekli başkalarına götürülüyor. Hatta sizin hediye ettiğiniz bir borcamın birkaç yıl sonra, kutusu hiç açılmamış halde size hediye olarak geri dönmesi kuvvetle muhtemel.


Borcam almamaya kesin olarak karar verdikten sonra mütrobüse bindim. Ama nasıl bindim. Burada şunu tekrar anladım ki Türk vatandaşlarındaki analiz yeteneği kimsede yok. Kendimden biliyorum yani. Metrobüse biner binmez boş koltuklarla karşılaşan vatandaş önce kendini darı ambarında sanır ama acele etmezse bir tane bile yiyemeyeceğini bilir. Hemen başını bir sağa bir sola çevirerek metrobüsün fotoğrafını çeker (Bu hareketi bir kereden fazla yaparsa artık çok geçtir. Trafik kurallarında öğrendiğiniz, karşıdan karşıya geçerken, önce sola sonra sağa sonra tekrar sola yanlıştır, unutun onu) Ve saliseler içinde diğer kapıdan binen ve arkasından gelen yolcuların hızıyla boş koltuklara olan mesafesini analiz eder. (Sürekli binenlerin rüzgarı bile hesapladığı bilinir.) ve bir tanesine yönelir. Şanslı değilse sandalye kapma oyununda olduğu gibi müziğin kesilmiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalır. Gerçi bu oyunda sandalye sayısı oyuncu sayısından bir eksiktir. Şoförün oyunu ‘kendi adına’ daha eğlenceli hale getirmek için insafsızca davrandığını bile düşünebilirsiniz. Yine de ne eğlenceli şu İstanbul. Her yerinde insanlar neşe içinde oyunlar oynuyorlar. Özellikle mesai bitiminde  bile bu kadar istekli, enerji dolu oluşları hayret uyandırıcı. Gerçi bazı teyzeler oyunda ayakta kalınca mızıkçılık yapıyorlar ama neyse artık..    
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Doğum Günü Hediyesi

      Galiba erkekleri en çok düşündüren konulardan biridir sevgiliye hediye almak. Kıyafet almayı düşünsen beğenmeyebilir veya üstüne olmayabilir. Takı veya bir akşam yemeği de oldukça klasik… İşte bu noktada yeteneğiyle tüm Türkiye’ye hizmet veren Faruk’u  arayıp yardımına ihtiyacımın olduğunu söyledim. Fikrimi anlatınca mükemmel olduğunu ve kesinlikle uygulamamız gerektiğini söyledi.  

     Faruk yıllardır özellikle kara kalem çalışmalarıyla kendini geliştirmiş, güler yüzlü, esprili bir ressam ve resim öğretmeni. Benim içinse hani insanın konuşmadan bile beraber güldüğü arkadaşları vardır ya, işte onlardan :))

     Neyse, planın başlangıç kısmı şöyle; Emel (Sevgilim, şimdi ise sevgili eşim) metrobüsle Büyükçekmece’ye kadar gelecek ve beraber yemek yiyeceğiz. Bu, Emel’in bildiği kısmı. Faruksa aşağıdaki haritada işaretli Mehmet abinin kafesinde bizi bekliyor olacak. Bir yolunu bulup Emeli oraya götüreceğim. Şu detayı da vurgulamam lazım, Emel Faruk’u daha önce hiç görmedi. İşte bu yüzden Faruk da Mehmet abi de kafeye ilk girişimizde beni kesinlikle tanımayacaklar.




       Faruk sürekli hadi gelin artık eve misafir gelmiş diye mesaj çekince Atirus’ta akşam yemeğini alelacele yedirdim kızcağıza. Acaba nasıl bir bahane uydursam da Corner Cafe’ye gitsek diye düşünürken, Emel “Şimdi bunun üstüne güzel bir çay giderdi.” demesin mi?  İşte aradığım fırsat “Şurada bi kafe var, çayı çok güzel oluyor. Hadi oraya gidelim.” :))

        Kafeye gittiğimizde Mehmet abi kapıdaydı, beni tanımayacaktı tamam da surat beş karış, sanırsın ki beni dövecek :)) Kapıdan girer girmez Faruk'u gördüm. Faruk’un da surat beş karış, hararetli hararetli tuvale sürekli bir şeyler karalıyor. Şimdi Faruk ‘un resim yaptığı masayı uzaktan gören  bir masaya oturmamız lazım. Zar zor gülmeden bir masa buldum kendimize.

        Emelle biraz sohbet ettikten sonra
“Bak dedim şurada bir ressam var. Acaba güzel çizebiliyor mu dedim.”
Dönüp baktı “Bilmem ki” dedi.
“Ne dersin gidip bi çizimlerine bakalım mı?”
Benden çok heveslendi;  “Hadi bakalım.”
      Bu tanımadığımız (!) ressama kolay gelsin dedim. Teşekkür etti. Tuvalin arkasından yaklaştığımız için hala yaptığı resmi görememiştik.  
“Eğer özel değilse çizdiğiniz resme bakabilir miyiz?” dedim.
“Tabi ki” dedi ve resmi bize doğru çevirdi.
      Bitanemin o andaki şaşkınlığı her şeye değerdi.
“Ama, ama bu..Nasıl olur? Ama bu, benim.”
“Doğum günün kutlu olsun bitanem.”  :))

Eğer siz de İstanbul’da yaşıyorsanız böyle plan için Faruk Çankaya ile görüşebilirsiniz. Yok İstanbul dışındaysanız da anneler günü, sevgililer günü, doğum günü vs için sevdiklerinizin kara kalem çalışması bence mükemmel bir hediye. Sipariş verebilirsiniz.

Birkaç örnek çalışması;




Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Doğum Günü Aksilikleri


Tuhaftır doğum günleri.Garip hisseder insan kendini.Yaşınız küçükse inanılmaz bir sevinç kaynağıdır.Ama değilse bu gün  hüzne de dönüşebilir.
Geçen gün öğretmenlerimizden Bircan hocanın 43. doğum günü olduğunu öğrendik.Öğretmenler odasında hemen organize olup bir pasta aldık.Tenefüste mumları yakıp Bircan’a sürpriz yaptık.Çok eğlendik yani.Tabi Bircan hariç…
Kendime ait kutlandığını hatırladığım ilk doğum günümde ise annem ve ablamlar pasta yapmıştı.Küçüktüm o zamanlar.Yaşımı tam olarak hatırlamıyorum.Annemin ağzında lokmayı çiğneyip bana yedirdiği dönemden sonraydı. Galiba akrabamız Hilmiye halayla Himalayalar, yufka ekmeğine kağıt ekmek dediğim dönemdi.Ama hatırladığım şu ki size özel bir pastanın yapılması çok güzeldi.Bir de hediyeler mi?Yok artık daha neler?Demek böyle oluyormuş doğum günü dedim. Elma şekerini de ilk defa o gün tadıyordum.Ne kadar güzel görünüyordu.Hâlbuki sonradan anladım; elma şekeri  insanları tanımanın provası gibiymiş.İçindeki elmadan çok o parlak, kıpkırmızı dış güzelliğine takılıyordu aklınız.Bir ısırık alınca uğruyordunuz hayal kırıklığına.Zaten incecik bir çubuğun ucunda kocaman bir elmanın bulunması başlı başına bir dengesizlikti. Çoğu insan gibi..
Akşam da samimi olduğumuz birkaç aile gelmişti. Gelenler de birer paket tutuşturmuşlardı elime.Havalara uçacaktım galiba.Misafirlerden gelen üç paket duruyordu önümde.Merakımı hemen yenmek istedim.Birinci paketin uç kısmını açtığımda inanamadım.”Yok canım,değildir” dedim.Paketin tamamını açıncaya kadar umudunu yitirme!Tamamen açtığımdaysa elimde bir banyo lifi vardı.Attım hemen bir kenarı.Şimdi düşünüyorum da bir çocuğa doğum günü hediyesi aldığımda ilgisiz kalması, bir köşeye atması beni üzerdi.Bu hediyeye karşı ilgisiz davranmış olmam belki üzmüştü o aileyi.Ama yine de böyle bir hediyeyi bana verme cesaretini gösteren ailenin de heyecanla banyoya koşturmamı beklemeyeceğini düşünüyorum.
Diğer paketi aldım elime.Bu da yumuşaktı.Paketin yumuşaklığı bana umut vermese de getiren aile umut veriyordu.Onu da açtığımda bir havlu çıktı.Doğum günü macerası güzel başladı hayal kırıklığıyla bitti.
Sonrasında da hiç heves etmedim doğum günüm kutlansın diye.Ama ailem ve arkadaşlarım sağ olsunlar gayet güzel doğum günleri geçirdim.Geçen sene de öğretmen arkadaşlarımın bana sürpriz yapacaklarını anladım.Ufuk gelip “Bu akşam canlı müzik yapan bir yere gidelim.” dedi.Arkadaşlardan bir kısmı gitmiş biz de dört beş kişi toplanıp gidecektik.”Benim canım istemiyor, siz gidin.” diyince yaptığı ısrarlardan artık sürpriz iyice ortaya çıkmıştı.Ne yapalım gideceğiz artık.Yolda sadece onların o güzel emeklerini boşa çıkarmamak için nasıl şaşırmış rolü yapacağımı düşündüm.Meğer her şeyden haberdar olup da bir şey bilmeyen şapşalı oynamak ne zor işmiş.Canlı müzik baya güzeldi, geç de olmuştu ama hala pasta yoktu ortada.Bizimkiler numaradan “Kalksak mı acaba?” demeye başladılar.Galiba sürpriz yokmuş,yanılmışım dediğim sırada garson bizim masaya doğru yöneldi.Masanın uç kısmında ben oturuyordum.Bana “Pastayı şimdi mi getireyim?” diye sordu.Arkadaşlar “Ne pastası be, ne pastası?” diye adamı döveceklerdi az kalsın.Bir doğum günüm de böyle geçti.

İlk anlattığım doğum günümde üçüncü hediyeyi merak ettiysen söyleyeyim; bir takım beyaz iç çamaşırı…Verdikleri hediyelerle resmen “Leş gibi kokuyorsun, git bir keselen, kurulan,  şu temiz çamaşırları da giy.” demişlerdi.
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Kem küm ıııı ...



Bankamatikten para çekeyim dedim. (Öğretmenler bilir, bu olay pek sık gerçekleşmez:)Sırada beklerken önümde, kıyafetlerinden inşaatta çalıştığını tahmin ettiğim  bir amca bana dönüp,bir kartını bir de bankamatiği gösterdi ve  "Bana para çeksene." dedi.Sözleri her ne kadar emir verdiğini düşündürse de tavırları rica ettiğini gösteriyordu.Böyleyiz biz millet olarak.Bırakın bir şeyler istemeyi karşımızdakinin iyiliğini düşünüyorsak bile sertizdir.Mesela çocuğumuzun kendi iyiliği için yemek yemesini isterken “O yemek bitecek.Yoksa kafanı kırarım.” deriz.Biraz sertiz mi demeli yoksa kibar değiliz mi bilemedim.Öyle İngilizler, Amerikalılar gibi “Seni seviyorum.” da diyemeyiz.Neyse zaten bu amcanın da bana seni seviyorum demesini beklemiyorum.
"Tabi amca" dedim.Ben bankamatikte onun işlemini yaparken o bana defalarca teşekkür etmekle meşguldü.İşlemi bitirip parayı ve kartı ona verdiğimde tekrar "Allah senden razı olsun." dedi ve sordu ;

--Nerelisin sen ?
- Antalyalıyım amca.
Suratında hafif bir gülümseme belirdi.Eliyle yavaşça omzuma bir iki defa dokundu
-- Olsun
 dedi.

Bir insan “tek kelimeyle” ancak bu kadar aşağılanabilir :))


          Kaçar gibi arkasını dönüp gitti. Cevap veremedim bile.Gerçi bütün gün karşımda dursa ne cevap verebilirdim ki ?
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Gitar Çalmaya Nereden Başlamalı?



     Bakırköy'de gezerken gördüm.Klasik gitarda kampanya yapmışlar.Tereddütsüz girdim içeri.Tamam, profesyonelce öğrenme yaşımı çoktan geçmiş olabilirim ama bu durumu göz ardı edebilirim.Tabi gitar aldığımı duyan Ahmet abinin bana moral vermek (!) amaçlı "Öğrenmenin yaşı yoktur." cümlesini de yok saymalıyım.Sadece cümleni değil seni de yok sayıyorum Ahmet abi..

     Her şeyin cevabını aradığım gibi bunun da cevabını internette aradım; Gitar Çalmaya Nereden Başlamalı? Kravat bağlamayı bile internetten öğrenmişken gitar çalmayı neden öğrenemeyeyim?Bir çok videoyu ve internet sitesini inceledim.Siz de benim gibi başlangıç seviyesinde öğrenmek ya da üç beş parça çıkartmak istiyorsanız yaptığım araştırmalar sonucunda, kesinlikle Öner Yavuz'un videolarını öneririm.Gitar tutuş şeklinden bareli akorlara, arpejden ritim atmaya kadar, Dm, C, E, Em, G... akorlarına kadar bir çok şeyi öğretiyor.Gördün mü bak; ben de senin gibi bu işin tamamen yabancısıyken, hiç bir kursa gitmeden yukarıdaki terimleri kullanarak sana hava attım :))

     Videoları izleyenler anlayacaktır ; Dın Dın Dünyalaaar verdim :))  Görüşmek üzere.

Örnek video ; 




Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Kültür Karmaşası



          Müsait oldukça ablama yardım amacıyla Antalya'da çevre ilçelere, illere hasar tespitine giderim.Sigorta eksperi olduğu için sel, su baskınları,yangın, hırsızlık gibi olayların incelenmesinde o da görev alır.O gün Side'ye gittik.Bir İngiliz'in evine hırsız girmiş.Telefonda zar zor anlaşarak evini bulabildik.Türkçeyi yarım yamalak konuşan bir İngiliz karşıladı bizi.Tanıştığım İngilizler hep soğuk gelmişti bana ama bu adam çok sempatikti, güler yüzlüydü.Selamlaştıktan sonra ablam sordu ;
           --Problem nedir?Hırsız mı girdi ?
           -Hıhım girdi.Ama gitti şimdi yok.
           Güldük baya.Hırsızın girdiği balkon kapısının da fotoğraflarını çektik.Jandarma parmak izi almış, karartmıştı her yeri.Adam gülümseyerek söylendi ; "Hırsız temiz, yok problem.Jandarma pis. "
           Evi dubleksti.O gerekli evrakları almak için  üst kata çıktı.Biz aşağıda kaldık.Sonra karar değiştirmiş olacak ki bizi de yukarıya çağırmak istedi.Bağırdı yukarıdan ;
           --Lütfen...
           Sustu, epeyce düşündü ve devam etti.
           --Gel burayaaa
           Ooo çok kaba oldu. Aslında Türkiye'de turistlerin önce küfür öğrendiğini düşününce gayet kibardı
 Bir kaç yere de daha uğradıktan sonra akşamüstü Antalya'ya döndük.Yorulmuştum, karnım da acıkmıştı baya ama, söz verdim, bir arkadaşımla görüşecektim.Telefon açtım.Evdeymiş.Evleri yolumun üstü olduğu için onu da alıp geçmemi istedi.Planımız dışarıda bir çay içip sohbet etmekti.Evlerine ulaşınca tekrar aradım.Biraz yavaş bir arkadaşım olduğu için giyinmemişti.Giyininceye kadar davet etti beni evine.Çıktım.Annesiyle, babasıyla ve diğer aile bireyleriyle tanıştım.Tam hadi bakalım çıkıyoruz derken sofrayı hazırlamaya başladılar.Ohh iyi oldu bu…Sofra hazırlığı bitince beni de davet ettiler.
           --Hadi buyur oğlum yemek yiyelim.
           Ayıp olmasın dedim kendi kendime
           -Yok ben yemeyeyim.Teşekkürler.
           Evet şimdi olacaklardan emin bir şekilde, Türk kültürüne yakışır, o sevecen ısrarları bekliyorum.Onlar ısrar edecek ben de kıramayıp oturacağım sofraya.Bu tiyatro böyle oynanır değil mi?
  --Sen bilirsin madem.
  Oturdular yediler.

  Bir karışıklık vardı.Sabahki aile Türktü, bu aile İngiliz.Ya da ben Fransız...Biraz değişik bir yemek olsa, kafayı uzatıp "Ne yemeği o öyle ?" diyeceğim, bir daha "Gelsene sen de sofraya" desinler diye ama kuru fasulye için de o sorulmaz ki."Öküz,hiç mi görmedin?" demezler mi adama?
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Bu Etkinlik İnsanı ‘Badi Ekrem’ Yapar




Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar 
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler 
Annesinin bir tanesini hor görmesinler 

Uçan da kuşlara malum olsun 
Ben annemi özledim 
Hem annemi hem babamı 
Ben köyümü özledim      

5.Sınıfların sosyal bilgiler dersine giren öğretmenler bilirler ; bir konuda yukarıdaki dizeler yer alır.Bizim kültürümüzden bahseder bu konu.Önce bu dizeleri bir öğrenciye okutayım sonra üstünde konuşuruz diye düşündüm.Parmak kaldıran öğrencilerden birine okumasını söyledim. "Yüksek yükseeeek tepeleeeereeee..."Türkü şeklinde okumaya başlamıştı. Bir kaç arkadaşı şaşkınlıkla gülümsedi.Durdurdum hemen.Laf aramızda sesi de pek kötüydü, rezil olmasın istedim.
“Şöyle yapalım ; baştan al ama bu sefer bir şiir okur gibi oku veya düz bir metin okur gibi...”
“Tamam öğretmenim.”
Tekrar başladı.
"Yüksek yükseeeek tepeleeeereeee..."
Yine türküyü okumuştu. Bu sefer ben durdurmadım, kendi durdu.Bedenine hükmedememenin şaşkınlığıyla hafifçe gülümseyerek "Okuyamıyorum öğretmenim." dedi.Başka bir öğrenci okuduktan sonra konuya devam ettik.
Öğretmen kılavuzunda yer alan etkinlik bir kız öğrencinin başını kırmızı bir eşarpla veya bezle örtmemizi istiyor.Daha sonra da seçeceğimiz beş altı kız öğrenci Yüksek yüksek tepelere türküsünü söyleyerek çevresinde döneceklermiş.E biz de arkasından ağlayalım tam olsun. Hababam sınıfındaki bir sahne geldi aklıma ; trambolinle bütün öğrenciler duvarı bir bir aşıp okuldan kaçarken Badi Ekrem'in okul bahçesinde yapayalnız kaldığı sahne.Anlayacağın bende de duygu yüklü bir sahnenin ardından tüm öğrencilerin gelin alma töreniyle dışarı çıkacakları korkusu etkinliği yaptırmama engel oldu.
Bir sonraki konunun kitaptaki etkinliğine ise bakmaya korkuyorum ; Dini Bayramlarımızdan Kurban Bayramı.
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.